31 Aralık 2013 Salı

Pink Floyd The Wall

                                                                  





   Eğer kendini filmin her sahnesini anlamaya zorluyorsan ve Roger Waters değilsen ya tezgah niteliğindeki filmden kendine göre ruh halini alırsın ya da 88 kez izlersin filmi hiçbir detayını kaçırmamak için. Ben bi’ izlediğimi ikinci kez izleyemeyen biri olarak ilkini tercih ettim.Geçtim Tezgahın önüne II. Dünya Savaşı’nda babasını kaybeden Pink’in babasızlığını anlamaya çalıştım. Zorlanmadım pek. Sonra eğitim sistemini en anlamlı şekilde  eleştiren ikinci bölümü izledim.Evdeki  cadaloz karısının her iğneleyici lafına karşılık okulda çocuklara  cetvel savuran öğretmeni anlatan bölümünü başa alıp alıp sırıtarak izledim. Baktım Pink'in şiirini ezberlemişim.





‘’We don’t need no education, we don’t need no thought control. Heey teacher leave them kids alone!’’ diye bağırdım şarkıya eşlik ederken , yani bağırmışım hiç farkında değilim. Ha bir de açtım şu videoyu izledim.


Buralara yaz günü educatioon

      Şükrettim  Türkiye’nin böyle nadide şarkıcılara sahip olmasına. Mutluluktan ağladım.O kadar mutlu oldum ki telefonumdaki bu şarkıyı sildim Serdar Ortaç versiyonunu indirdim.

      Saçını kaşını kazıtan Pink’in ruhsal olarak dış dünyayla arasında koca bir duvar olan ve yalnızlığı ile mutlu olan umursamaz bi ottan, sesin yükseltebilen faşist bir lidere 180 derecelik dönüşünden cesaret alarak  ben de saçımdan kaşımdan kurtulup tam tersime duygularımı açıkça söyleyebilen  hayır diyebilen sesimi duyurmayı deneyebilen biri mi olsam diye düşündüm. Sonra dedim Büşra sakin ol, bunu saçların varken de halledebilirsin.’’ Nobody home, Is there anybody out there?  ve Hey you’’  yalnızlığı anlatabilecek en güzel şarkılardır herhalde.



  O 180 derecenin dönüşten sonra bizi faşist liderimizin sesinden Run Like Hell karşılıyor. Son sahne ki tam bir çorba.  Genel olarak bir yargılanma, solucan bir yargıç tarafından. Duvardaki tuğlaların oluşumu tek tek ele alınıyor son sahnede, büyütürken sevgiye boğan anneden ilgisizliği ile kaçırdığı sevgilisine kadar tüm tuğlalar.  



     Ve son. Duvar yıkılır. Pink’in çığlıyı fondayken tuğlalarla anlatılan bir hayat etrafa saçılır.

     Bu filmi sabaha karşı 4 buçukta izlemiştim. Ve eğer siz de gecenin 4 buçuğunda ne hissettiğiniz bilmiyorsanız The Wall izleyin. İster istemez kendinizi dış dünyadan soyutlarken ördüğünüz duvarları tuğla tuğla ayırın.

    Benden naçizane bir tavsiye. Hayatın zorluklarına karşı kendinizi korumak için duvar örmeyin, en saf hislerinizle oturun hiçbir gücün yıkamayacağına inandığınız kumdan kaleler yapın. 




30 Aralık 2013 Pazartesi

The Dreamers

                                                                            



      (Bande à part'ın Louvre Müzesi'nde geçen rekor denemesi sahnesinin kahramanlarca uyarlanışı)
 
                          (Bande à part - Run Through The Louvre)

                      

 

             Sen siyaseti romantizmin arkasına saklamış bohem dönem filmlerinin en güzeliydin The Dreamers.

           Aynı yatakta çıplak uyuyabilmeyi 9 ayı aynı rahimde geçirmeye eşitleyen 'eşittir ' sembolüydün.

          
           Sen şuh görünümlü saflığın heykeliydin Issabell. 

           Aklı ilk anda ensestliğe kayan bizlere '' Ne fesat .'' tokadıydın.


      Birbirlerine zihniyetleri ile bağlı siyam ikizlerinin umursamaz üyesiydin Theo.


           Siyasi ve kültürel tartışmaların vücuda gelmiş en çekici haliydin.


           'Kavrayamama'nın da aşkının da gözlerinden okunduğu Matthew,


           Temiz giyimli beyefendinin , aşık yeni yetmeye dönüşümüydün.





''Other people's parents are always nicer than our own and our grandparents are always nicer than other's''    

                                                    
                                                 ''  Which film?  ''